14 Şubat 2014 Cuma

ne kadar eskiydi bilmiyorum,
şarkılar bizimdi bizim olanların mutlaka bi anısı vardı ..bi gezi otobüsünde mesela kendimizden gecer gibi soylemıstık butun sınıf,veya ders çıkışı gidilen arkadasın evınde birbirimize sevdiğimiz adamları anlatıp ağlarken arkadan usul usul hüznümüze ortak olmuştu.sahiden eskiden biz ağlardık sevdiğimiz zaman birini.Eskiden aşk hep ağlatan bir şeydi.Çok severdik biz.Hayattaki en büyük zevkimiz birbirmize sır gibi sakladığımız kalbimizi çalan adamı anlatmaktı .O kadar acınası yaşardık ki o kırılgan duyguları bir kişi daha duysa herşey bütün haşmetini ve sihrini kaybeder,öylece sıradanlaşırdı.Sonra inkar ederdik hayır artık sevmiyorum derdik,Aşk git deyince kapıdan çıkıp gidecek birşeymiş gibi...: )yorardık kalbimizi öyle yorardık ki,olacakları olmaz ,yapılabilecekleri yapılamaz,konuşulabilecekleri konuşulamaz hale getirirdik.Belki bu yüzden ne kavuşmanın,ne de bitip tükenen o güzel duyguların tadına varamadan kapatırdık aslında hiç açmadığımız sayfaları.Bazı şarkılar mesela kaloriferi ve doğalgazı olmayan evlerimizde soğuk odalarımızda kulaklarımızda volkmenler,başımızı koyduğumuzda yastığımıza ince ince eşlik etmişti hayallerimize.
Bazıları kolkala gezerken sevgili arkadaşlarımızla sokaklarda dilimize takılmıştı,birlikte söylemiştik...Sonra aklımıza gelir gelmez gözlerimizin yaşardığı şarkılar vardı.Sevdiğimiz o adam birgün otururken o güzel tahta masada,bu şarkı bizim olsun demişti.Ne zaman dinlesek buruk bir tadı vardı şarkıların ve o buruk lezzet hiç bi zaman gitmezdi kulaklarımızdan...Herneyse ..
şimdi hep umutsuzluklardan ve gerceklesmeyen hayallerden yakınıyoruz ya.aslinda hepsi, hemen hemen hepsi yani,gerçekleşmeyeceğini bilerek kurduğumuz hayaller ,biliyoruz . Ben şu güç bizde haydii he-man türünden dış mihrakların gazına gelip, orda burda yapamayacağı işler peşinde koşarak vaktini tüketen insanlara çok üzülüyorum.Gereksiz yere harcama enerjini dostum.Mesela güzel güneşli bi havada uzun uzun yürü.Kendini bi dinle,bakalım için istiyor mu seninle beraber ordan oraya koşturmayı bakalım senin bedenin razımı ona böyle gereksiz yere yüklediğin yükten,bakalım ne diyor senin o kuşkadacık beynin razı mı acaba onu böyle yormana?Uzun uzun yürü beynine azıcık oksijen gitsin.Toparlan git yapabileceğin birşeyler yap.Ama yapma yani.Şu saçma sapan koşturmaları bırak,aklını başına topla.Herkesin hayatla ilgili yapabileceği birşeyler var.
hekes azda olsa bi yerinden tutabilir ,Az önce canım otobüste gelirken,gözlerimi dolduran amcanın da vardı tutunabileceği bir dal. Ama o kadar çok geziyoruz ki daldan dala,hangisi bizim dalımız keşfedemeden k.mızın üzerine düşüveriyoruz.
Şimdi mesela yukarıdan aşağıya tekrar okursanız şu altı üstü dört paragrafı,bu dört paragraflık yazı bile daldan dala konmak deyimiyle ne kastettiğimi anlatır size.
Şimdi bunu  yazma eylemine uzun süre ara verince yazdıklarımı mesela mercimek çorbasının ,ezogeline dönüşmesine benzetiyorum. Acaip acaip birbiriyle alakasız dört paragraf. Ama vardır mutlaka bir ilgisi,neden çünkü beyin bütün bilgileri kendi içinde gruplayarak depoluyor.evet tam da boyle oluyor,bunu şöyle açıklamıştı soner hocam,hani mesela tarih kitaplarının hepsi aynı rafta durur kütüphanede  siz istanbulun fethi ile ilgili olanı indirmeye çalışırken,kısa boylu olan kendimi örnek vereyim ,zıplayıp almaya kalkarım yanında ki kitabıda düşürüveririm ,işte hoop düştü ne düştü 2.Murad'ın hayatı ,e 2. murad kim fatih'in babası şimdi mesela bu örneği vermek nereden aklıma geldi,Ahmet Ümit'in Sultanı Öldürmek romanından ,2 oldu bitireli ,uff sormayın oda çok fena işkenceydi,bir Ahmet Ümit romanından ancak bu kadar sıkılabilirdim ben şahsen,bunu da söylemeden geçmeyelim.Tam olsun.Bakın işte gördünüzmü hepsi yanyana duruyor.
soner hocam saygılar....